28 Mayıs 2008 Çarşamba

Gap Balonu Bir Kez Daha Şişirilirken

Büyük barajlar ve çevresel etkileri konusunda 1970’lerden beri biriken çok sayıda saha çalışması ve geniş bir literatür var.[1] Bu literatür temel olarak barajların su depolama ve sulama işlevlerinden kaynaklanan tahrip edici etkilerle ilgili. Bu etkiler açısından yaklaşıldığında, GAP’ın yirmi seneden beri ilerletilememiş olmasını iktidar ve muhalefet partilerinin bizleri inandırmaya çalıştığı şekilde bir kayıp olarak değerlendirmek yerine bir avantaj, bir kazanç olarak değerlendirmek mümkün.

Öncelikle büyük barajlar ve yaygın kanal sulama projelerinin bazı yapısal sorunlarına değinmemiz gerekiyor. Dünya Barajlar Komisyonu’nun 2000 yılında tamamladığı bir rapor, yerküre üzerinde kapsamlı bir şekilde araştırılan 52 büyük baraj projesinin hemen tamamında, enerji üretimi ve sulamada hedeflere ulaşılamadığını, pek çoğunda sulamadan kaynaklanan tuzlanma ve toprak vasıfsızlaşması sorunlarıyla karşılaşıldığını ortaya koyuyor.[2]

Çok benzer sorunların, çok farklı coğrafyalar ve kültürler üzerindeki büyük baraj projelerinde gözlenmesi bir tesadüf olabilir mi? Aksine, bu olgu büyük baraj ve yaygın kanal sulama projelerinin çözümlenmesi hiç de kolay olmayan yapısal veya sistemik olarak adlandırabileceğimiz temel problemlerine işaret ediyor.

Bugün hükümetin, 1990 tarihli GAP master planda yer alan enerji üretimi (27000 GWs/yıl) ve sulama (1.7 Mha) hedeflerine dayanarak önümüze sürdüğü rakamların [3] inandırıcı bir tarafı yok. Bu rakamlar, su rejimi, sulama verimliliği ve ürün deseni hakkındaki aşırı iyimser öngörülerin hesapların içine dikte edilmesine dayanıyor. Halbuki dikte edilen öngörülerin gerçekleşmesinin önünde ciddi engeller var.

Birincisi, elimizdeki en iyi bilimsel öngörüler Fırat-Dicle sisteminde su veriminin yaşadığımız yüzyıl içerisinde %30’lar mertebesinde azalabileceğini göstermektedir.[4] İkincisi, yüzey kanalları aracılığıyla yaygın su taşınımında kayıplar çok yüksektir ve bu kayıplar iklimsel değişime bağlı olarak artacaktır. Dahası, mikro ölçekte, çiftçiler arasındaki su paylaşımını hakkaniyet esasına dayandıracak teknolojik ve idari düzenlemeler gerçekleştirilemediği için, su ilk kapanın elinde kalacak ve sulama verimliliği bir kat daha azalacaktır. Üçüncüsü, pazar değeri yüksek olan bitkilerin sulama ihtiyacı da genellikle yüksek olduğu için (pamuk, pirinç gibi), suya erişimi olan tarlalarda bu ürünlerin tercih edilmesinin önünde bir engel olmayacaktır.

Tüm bu faktörler bir arada değerlendirildiğinde, Fırat ve Dicle’nin zannedildiği kadar fazla suyu olmadığı anlaşılır. GAP da tıpkı Dünya Barajlar Komisyonu araştırmasında ifade edilen tüm diğer büyük baraj ve sulama projeleri gibi, enerji ve sulama hedeflerinin gerçekleşmesinin önünde kaçınılmaz engel teşkil eden yapısal sorunlardan muzdariptir.

Sayıları yirmi iki ila yirmi dörtü bulan GAP barajlarının yarattığı ve yaratacağı zorunlu göçün yarım milyon insanı yerinden edeceğini tahmin ediyorum.[5] Bu kapsamı itibariyle GAP, dünya çevre hareketlerinin dikkatini en fazla çeken Narmada Vadisi Projesi (Hindistan’da 1 milyon insanı yerinden ediyor) ve Yangzi Nehri Gorges Barajı (Çin’de 1.2 milyon insanı yerinden ediyor) ile yarışmaktadır. Barajlar nedeniyle iskan edilen halk, inşa edilen barajlardan kilometrelerce ötelere nakledilen elektrikten ve sulama suyundan istifade etmemektedir. Projeden yararlanan veya etkilenen toplumsal gruplar içerisinde çok zayıf bir şekilde temsil edilmekte, hatta varlıkları tümüyle görmezden gelinmektedir.

Örneğin, hem sahip olduğu kültürel miras hem de yaşayan 80 bin nüfusun zorunlu göçü nedeniyle önemli bir tartışma konusu olan Hasankeyf ve Ilısu Barajı meselesine baktığımızda, barajdan etkilenecek tüm toplumsal kesimlerle, bilhassa kadınlar, savaş nedeniyle yerinden edilenler, Hasankeyf sakinleri, göçebeler ve mevsimlik tarım işçileriyle yeterli derecede istişare yapılmadığı görülür.[6] Bürokratlar ve politikacılar, STK’lar ve uzmanlarla yapılan istişarenin, halk topluluklarının katılımıyla yapılması gereken istişare ile aynı şey olduğu düşüncesindedirler, fakat bunlar aynı şey değildir.

Bugün GAP balonunu yeniden şişiren hükümetin, Hasankeyf söz konusu olduğunda en iyimser ihtimalle kurtarma arkeolojisi çalışmalarına ve Hasankeyf Kültürel Park’ı projesine sarılacağını tahmin edebiliriz. Oysa kurtarma arkeolojisinin pekçok arkeolog tarafından “hazine avcılığı” olarak mahkum edildiği, kültürleri yaşatamayacağı, kültürel sembolleri turizm endüstrisi için birer tüketim nesnesine dönüştüreceği bilinmektedir. Hatta bölgedeki kurtarma arkeolojisi ve etnografya çalışmalarının, projeye meşruiyet sağlamak suretiyle baraj inşaatını kolaylaştırdığına inanılmaktadır.[7]

Bugün hükümetin dört yıl içerisinde sulayacağız diye sözünü ettiği 1.7 M hektar arazinin yaklaşık 220 bin hektarı sulanmaktadır. Bu sulamaların neredeyse tamamı Harran Ovası’ndadır. Geçtiğimiz on yıl içerisinde pamuk tarımına tahsis edilen bu düzlüklerde yaklaşık 50 bin hektar arazi farklı derecelerde tuzlanma ve taban suyu yükselmesi sorunuyla karşılaşmıştır. Bu hasarın, proje öncesinde yapılan sayısız uyarı ve işaret edilen deneyimler dikkate alınmadığı için ortaya çıktığı hatırlatılmalıdır: Birincisi, siyasi ve ekonomik getirisi uzun vadeye yayılan drenaj kanalları ve görece ileri sulama teknolojileri ovaya getirilmemiştir; ikincisi, çiftçilerin aşırı su kullanma eğiliminin önüne geçecek herhangi bir düzenleme yapılmamıştır; üçüncüsü, aşırı su ihtiyacı gösteren tarım bitkilerinin (pamuk) monokültürü bir tehlike olarak görülmemiştir.[8] Ne var ki, bu problemlerin çözümü teknolojik önelemlerin ötesinde yeni bir sulama kültürünün tesis edilmesini gerektirmektedir ki, mevcut tarımsal üretim biçimleri, sulama altyapısı ve toplumsal ilişkiler dikkate alındığında bu hiç de kolay değildir.

Master Plan’da ifade edildiği biçimiyle GAP’ın büyük bir tarımsal ve toplumsal dönüşüm ima ettiği unutulmamalıdır. Endüstriyel tarımın öngördüğü aşırı girdi kullanımına dayalı sermaye yoğun üretim biçimlerinin hem çevresel tahribata yol açması, hem de küçük toprak sahibi ve topraksız köylüleri bir kez daha yoksullaştırması beklenebilir. Fosil yakıt bağımlısı tarım makinelerin yaygınlaşması, yaygın kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımı, şirketlerin üzerinde fikri mülkiyet hakkı talep ettikleri endüstiyel tohumlara bağımlılık, üzerinde ciddiyetle durulması gereken tehlikelerdir.

GAP baraj ve sulamalarının mikro iklim, mansab verimliliği, biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerine dair yeterli analiz, proje on yıllardır bekliyor olmasına karşın yapılmamıştır. Bu analizler yeterince zenginleştiğinde nahoş öngörülerle karşılaşabiliriz. Yaşananları bu analizlerin sonuçlarından önce tecrübe etmek ise daha da nahoş olabilir.

Projenin dört sene içerisinde tamamlanması için öngörülen yirmi-otuz milyar dolarlık finansman ihtiyacı, ihtiyaç duyulan teknolojik ve yönetsel altyapı dikkate alındığında mevcut hükümetin GAP balonunu bir kez daha şişirmekten öteye gidemeyeceğine inanıyorum. Bunun çevre ve kalkınma adına bir dezavantaj değil, avantaj olarak görülmesi gerekir. Çevreye ve halklara saygılı bir kalkınma açısından yapılması gereken, topyekün dönüşüm öngören, doğaya savaş açan, yoksulu zengine ezdiren, farklı çıkar gruplarını birbirine düşüren toplumsal mühendislik projeleri olamaz. Çevresel ve toplumsal çeşitliliği dikkate alan, bu çeşitliliği esas alarak yaratıcı çözümler üreten sözde değil özde katılımcı kalkınma projelerine ihtiyaç vardır. Böylesi bir kalkınma sürecinde de tarımsal üretim yapılacak, topraklar sulanacak, kentsel işletmeler kurulacaktır. Fakat bunların tümü geleneksel yöntemlerden istifade eden modern ve alternatif teknolojiler ve idari yöntemlerle gerçekleşecektir.

Türkiye’nin Kürtlere yönelik siyasi öncelikleri dikkate alındığında bunların gerçekleşeceğini öngörmek pek kolay değil. GAP paketi ve kalkınma hakkında Kürtlerin ne düşündüğü ise bölgenin geleceği açısından büyük önem taşıyor.

Bu yazı 5 Haziran 2008'de Radikal yorum sayfasında yayımlanmıştır.

NOTLAR

1 Goldsmith E. ve N. Hilyard, 1984. The Social and Environmental Effects of Large Dams. Cornwall, Wadebridge Ecological Center, PL329TT, UK.

2 WCD, 2000. Dams and Development: A New Framework for Decision Making. Earthscan Publications Ltd, London and Sterling, VA.

3 GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 1990. GAP Master Plan Çalışması, Ankara.

4 Barış Önol, 2007. İklim Değişimi Senaryolarının Doğu Akdeniz Üzerinde Bölgesel İklim Modeli Kullanılarak Ölçek Küçültülmesi, Doktora Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü.

5 GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 1994. GAP Bölgesi Baraj Göl Aynasında Kalacak Yörelerde İstihdam ve Yeniden Yerleştirme Sorunları Araştırması, Ankara.

6 Maggie Ronayne, 2006. Ilısı Barajı: Barbarlık İçin Bir Anıt. Türkiye’nin Kürt Bölgesindeki Ilısu Barajı İçin Hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu Güncellemesi’nin Bir Değerlendirmesi. İrlanda Ulusal Üniversitesi Arkeoloji Bölümü, Galway.

7 A.g.e.

8 Adaman F. ve G. Özertan 2007. Perceptions and practices of farmers towards the salinity problem: the case of Harran Plain, Turkey. International Journal of Agricultural Resources, Governance and Ecology, 6(4-5), s. 533-551.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder