29 Aralık 2009 Salı

Küresel İklim Gündemi: Değişen ve Değişmeyen

Bu yazıyı Temmuz 2009’da, Aralık ayında düzenlenecek olan Kopenhag iklim konferansı öncesinde ısınan gündemi daha iyi anlayabilmek amacıyla hazırlamıştım. Yazıda derlediğim bilgileri ve oluşturduğum görüşleri kısa yazılarla ve seminerlerle paylaşmaya gayret ettim. Kopenhag Konferansı’nın beklenenin de ötesinde büyük bir hayal kırıklığıyla sona erdiği şu günlerde, görece kapsamlı bir arka plan sağlamasını ümit ettiğim bu yazıyı, sonuna eklediğim yeni bir bölümle birlikte yayınlıyorum.

22 Aralık 2009 Salı

Kopenhag İklim Zirvesi Sonrası

Atılım Gazetesi tarafından yapılan söyleşi.

Kopenhag Zirvesi İklim değişimi ve küresel ısınma konusunda bekleneni verdi mi? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kopenhag zirvesi iklim değişimini istikrara kavuşturacak sürdürülebilir bir koruma rejimi adına bekleneni vermedi. Ama politik öngörüleri doğrulaması bakımından bekleneni verdi. 2012 sonrası hakkındaki tartışmalar bundan iki yıl önce Bali'de başlamıştı. Bali Eylem Planı "ortak fakat farlılaştırılmış sorumluluklara" dayalı uzun vadeli işbirliği öneriyordu. Kyoto'nun salım indiriminde hem regülasyona hem de serbest pazar mekanizmalarına yaslanan araçlarına sahip çıkıyor, buna ilaveten "uyum" problemlerini de içerecek şekilde bir mali yardım çerçevesi öngörüyordu.

9 Kasım 2009 Pazartesi

7-18 Aralık Kopenhag BM İklim Konferansı Yaklaşırken

Pek çoğu Avrupa ülkesi olan bazı gelişmiş devletlerin sera gazı salımları üzerinde yetersiz sınırlamalar getiren Kyoto protokolünün birinci taahhüt dönemi artık ömrünü tamamlıyor. 1992 tarihli BM İklim Değişimi Çerçeve Anlaşması üzerine inşa edilen 1997 tarihli Protokol, 2005 yılında yaptırım gücü kazanmıştı ve anlaşmaya taraf gelişmiş ülke salımlarının 2008-2012 taahhüt dönemi içerisinde, 1990 seviyeleri temel alındığında yüzde 5.2 azaltılmasını öngörüyordu. Kyoto’nun işlerlikte olduğu dünyada, 1990 temel alındığında küresel salımlar 2006 yılı itibariyle yaklaşık yüzde 25 arttı. Kyoto’nun birinci taahhüt döneminin sonuna geldiğimizde bu artış yüzde 30’lara varacak.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Kyoto’yu Nasıl Bilirdiniz?

Gelişmiş ülkelerin iklim değişimine yol açan sera gazı salımları hakkında, 2008-2012 yılları için ilan edilen hedeflerini ve ilgili yaptırımları içeren Kyoto Protokolü’nün ilk taahhüt dönemi ömrünü tamamlamak üzere. Sonrasında dünyayı nasıl bir iklim rejiminin beklediğine 7-18 Aralık tarihleri arasında Kopenhag’da, BM İklim Değişimi Çerçeve Anlaşması’nın 15. Taraflar Konferansı’nda karar verilecek. Gelecek iklim rejimi şeklen Kyoto’nun devamı mı olacak yoksa yeni bir isimle mi adlandırılacak? Gelişmiş ülkeler salım indirimi ve mali sorumluluk konusunda neyi taahhüt edecekler. ABD Senatosu yönetime, bağlayıcı uluslararası bir anlaşmayı imzalaması için yetki verecek mi? Gelişmekte olan ülkeler (başta Çin) ve OECD’ye üye olup da Kyoto’nun taahhüt altındaki Ek B listesinde yer almayan (Türkiye ve Meksika gibi) ülkeler, salım yörüngelerindeki şiddetli artışa ne zaman dur diyecekler?

25 Ağustos 2009 Salı

Üçüncü Köprü: 25 Milyonluk İstanbul’un Altyapısı

Yirmi beş milyon tabii ki çok kaba bir tahmin, belki eksik belki fazla, fakat şurası açık ki, İstanbul’un kuzey ormanları üzerinden geçirilmesi planlanan otoyol ve üçüncü boğaz köprüsü projeleri sürdürülemez bir megapolitan büyümeyi tetikleyecektir. Zaten proje yandaşlarının temel perspektifi de budur. İstanbul’un coğrafi zenginliklerinin daha geniş bir parçasını kullanıma açmak, yap-işlet-devret gibi sözüm ona özel-kamu işbirliği modelleriyle ve ortak mülkleri parselleyip özel kesimlere devretmek suretiyle zenginlik yaratmaktır. İşte bunun adına “kalkınma” diyoruz: Birileri gerçekten zengin olurken bu güya herkesin yararına olacak, tüketim artacak, bu arada kentlerimizi ayakta tutan doğal kaynaklarımız acımasızca tahrip edilip tüketilecektir.

26 Haziran 2009 Cuma

Büyüme Paradoksu ve Üç Ekonomi

Faiz oranları, merkez bankalarının döviz piyasalarına müdahalesi, iç ve dış borçlanma, yatırım ve ihracat teşvikleri, v.s. hakkındaki gündemlerin tozu dumanı arasında, insanın bekası açısından gerçekten önem taşıyan bazı ekonomik problemler, son küresel ekonomik krizle birlikte bir nebze olsun, gün yüzüne çıkabildi. 2008’de, ABD ipotekli konut piyasalarında şişen emtia fiyatlarının aslında sadece tetikleyici rol oynadığı son ekonomik kriz, küresel ve ulusal düzenleyici kurumların temelden sorgulanmasına yol açarken, yenilik (inovasyon) ve ileri teknoloji gerektiren çeşitli alanlarda, örneğin temiz enerji alanında, tekelleşme arayışlarına da hız verdi. Immanuel Wallerstein’in kendi analizlerine temel oluşturan “ekonomik uzun dalga” teorilerinden hareketle, mevcut ekonomik krizin aşılmasında (Kontratieff A safhasına geçilmesinde) bilgi ve teknoloji tekelinden istifade edebildiği için kâr marjı yüksek olan teknolojilerin, bu teknolojilerin yeni coğrafi konumlarının etmen olacağını söyleyebiliriz.

15 Mayıs 2009 Cuma

Tüm Yaşamın Demokrasisi

Vandana Shiva’nın, BGST Yayınları tarafından yayımlanacak olan son kitabı Yeryüzü Demokrasisi [1], hem kadim, hem de modern toplulukların yarın için esin verici pratiklerinden hareketle, rehber bir dünya görüşü ileri sürüyor. Yeryüzü Demokrasisi (YD) hem geçmiş, hem yaşayan hem de gelecekte var olacak yaşayan ekonomiler, demokrasiler ve kültürler üzerinde yükselen bir gezegen vizyonu özelliği taşıyor. Bu vizyona göre, gıda ve su gibi, yaşamak için elzem olan en temel kaynakların dahi geniş insan topluluklarından koparıldığı, çalındığı ve devletler eliyle büyük şirketlere devredildiği günümüzde, yarınımızı geri kazanacak hak ve demokrasi mücadelesinin de bu en temel kaynakların savunusu üzerinden şekillenmesi gerekiyor. Bir tür olarak, diğer türlerle birlikte devamımızı savunan, tüm çeşitliliğiyle birlikte yerelden başlayıp, ortak insanlığımızın bilinciyle evrensele ulaşan YD, bir program değil, fakat gezegen kardeşliğini temel alan bir gelecek perspektifi sunuyor.